28 Mart 2010

TELEFON KULÜBESİ
Eski telefon kabininden sesler yükseliyor.Kim bilir kimedir bu telefon?Israrlı bir insan olmalı arayan.Maalesef cevaplamadan kim olduğu. Telefon kulübesi yanında geçen gece yağan yağmurdan sonra verniği kalkmış ve üzeri güvercin pislikleriyle sıvanmış bir bank...Bankın yanında bir çöp kovası.Çöp kovasının içinde kontör kartları ve birkaç fatura koçanı.Kız koşarak geliyor elinde çantası ve aklında sevgilisinden gelen mesajı.Üzerindeki okul üniforması dışarı çıkınca bir parti kıyafetine dönüşmüş.Buğday rengi saçları omzuna dökülüyor.Bir an durup oturuyor banka,her şey anlık ve acele onun hayatında.Cep telefonunu çıkarıp kulaklığını takıyor.Birkaç gün önce parlayan bir pop şarkıcısının birkaç gün içerisinde unutulacak bir şarkısını dinlemeye başlıyor.Sevgilisine bir mesaj atıyor hızla.Hayatını gelen iletilerle sürdürebiliyor ancak,onlar da olmasa yanacak. Telefon ısrarla devam ediyor çalmaya;ama kimse cevaplamıyor.Telefon kulübesinin karşısında eski bir bina...Sıvalarını dökmüş yıllardır süregelen acılar ve her bir köşesine sinmiş hatıralar.Evin içinde 80'li yıllardan kalma bir koltuk...Çiçekli döşemesinde yer yer çay veye kahve izleri...Koltuğun üzerinde bedeni ne kadar genç olursa olsun zihni asırlık köhneleşmiş düşüncelerle dolu biri.Yeniliklere yenik düşmüş bitap bedeni.Koltuğun yanındaki sedef kakmalı ceviz sehpanın üzerinde bir manyetefon.Tıpkı adamın düşünceleri gibi bir zamanlar gönüllerde iktidar süren,şimdilerdeyse unutulup giden... Telefon kulübesinden sesler yükseliyor hâlâ.Kız,banka kurulmuş,mesajlaşmaya devam ediyor.Yanına bir adam geliyor.Orta yaşlarının sonuna yaklaşmış,nazik birine benziyor.Kıza saati soruyor.Kız ise kaptırmış kendini telefonunun büyüsüne ve yapmacık aşkının süsüne.Adamı duymuyor,duysa da yanıt veremeyecek kadar tutsağı olmuş elindeki oyuncağın.Anlık mutluluklar uğruna oyuncağı oluyor elindeki oyuncağın.Yandaki bankta bir anneyle kızı oturuyor.Kız önemsiz bir neden uğruna kocaman bir tartışmayı fitilliyor.Anne ise işittiği onca hakarete rağmen kızını mutlu edecek yolu bulmaya çalışıyor.Kız,annesinin tüm fedakarlıklarına rağmen bezgin bezgin süzüyor etrafı.Arada bir saatine bakıyor,galiba her saniye yaklaşan ölümünün ayak seslerini dinliyor akrep ve yelkovanda.Ya da benim gibi,bir arkadaşını bekliyor.Telefon susmadı henüz. Telefon kulübesinin karşısında yükseliyor heybetli bir iş hanı.İş hanında çalışıyor hırslı bir iş kadını.Son ihaleyle ilgili bir faks yollaması gerekiyor müşterisine.İnsan aklından üstün olduğu iddia edilen makine bozuluyor ve bu zahmetli iş yine insan aklına kalıyor.Kadın zamandan kazanmak uğruna yoldan kaybediyor. Telefon çalmaya devam ediyor;ama kimse merak edip açmıyor ya da herkes merakını içine atıyor.Karşıdaki kaldırımda iki genç tartışıyorlar,aniden tartışma büyüyüp kavgaya dönüşüyor.Telefon çalmaya devam ediyor ve bir adam merakına yenik düşüp ahizeyi kaldırıyor."Alo?"der demez daha önce işitmediği hakaretler zikrediliyor ona ve arayanın telefonu kapatmasıyla adam baş başa kalıyor sinyal sesiyle.Ses,adamın zihninin içinde yankılanıyor ve adan şaşkınlıktan bulunduğu yere çakılıp kalıyor.Kavga eden gençler şiddetin dozunu iyice arttırıyorlar.Kavgayı durdurmak için bir adam giriyor araya.Halk,gençlerin etrafında bir çember oluşturmuş onları izliyor.Araya giren adam dışında kimse dur diyemiyor bu gidişe,yaşanan hep aynı klişe.Çemberdeki bir kadın çığlıklar atıyor,bense daha fazla bakamıyorum bu manzaraya.Teknolojinin tutsağı olmuş beyinler,teknolojinin onlara buyurduğub şeyi yapıyorlar.Düşünmeden konuşup sürekli kavga ediyorlar.Yönettikleri bilgisayar oyunları tarafından yönetiliyorlar ve zamanla acıyı da mutluluğu da hissetmeyi unutuyorlar.Kavga sürüyor seslerden anladığım üzere ve telefon sesinin yerini bir ambulansın sireni alıyor.En özgür anımda bile üstüme üstüme geliyor duvarlar,günden güne soğutuyorlar beni dünyadan akarsuyun akışına bırakılmış hayatlar. Ünsal Melis Karakuş

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder