4 Nisan 2010

GİZLİ BAHÇEM

Kendimi boşlukta hissediyorum.Yaşama sebebim olan her şey aniden yok oldu sanki.Sonbaharda savrulan yapraklar gibi dağıldı umutlarım apayrı köşelere... İnsanın yaşama küsmesi böyle bir şeymiş demek ki...Tavşanın dağa küsmesi misali.Senin ona küstüğünü bilmiyor hayat,hoş bilse de ne kadar önemser ki?Mutlu görünerek aşmaya çalışıyorsun tüm zorlukları. Yalnız ama mutlu görünmeye çalışmanın da bir sonu olduğunu anlıyorsun.Ölüme yakın olup yaşamdan gittikçe uzaklaşmaya başladığın anda oynayamıyorsun kimseye karşı.Perde kapanmaya başlıyor usulca senin için.Kesilmeyen alkışlar eşlik ediyor gidişine ya da derin bir sessizlik arttırıyor sükut-u hayalini.İkisi de zor aslında...Hayattan kopuşun iki ayrı trajik finali...Veda etmek her şeye rağmen zor yani. Peki ben niye bunları düşünüyorum?Nedir beni bu dipsiz melankoli kuyusuna atan?Belki de hayatla yeni yeni tanışıyorum,yaşamanın ne olduğunu yeni yeni anlıyorum.Ya da tüm bu gerçeklikleri yeni yeni anlamlandırıyorum.Yıllardır tanıdığımı sandığım insanların hepsinin gerçek yüzünü görüyorum.Gece yarısı oluyor ve maskeler iniyor.Maskeli balodaki yüzlerin sahte olduğu gerçeğiyle karşı karşıya kalıyorum.Nefesim kesiliyor âdeta,gördüğüm içler acısı manzaraya şaşıyorum.Bedenimi orada bırakıp yanıma sadece ruhumu alıp koşuyorum rüzgâra karşı.Savurup saçlarımı koşuyorum umarsızca.Dertlerimden arınabilmek umuduyla rüzgârdan medet umuyorum.Ancak dertler zincirleme geliyor.Ne yaparsam yapayım kendimi alıştıramıyorum bu tempoya.Çocukluğumun tozpembe düşlerini geride bırakıyorum pembe gözlüklerimi çıkarıp atarken...Bu kirli dünya düşlerimi de mahvediyor.Güçlü olabilmek uğruna beni benden alıyor.Benliğini yitiren bir insan artık nasıl güçlü olabilirse... Belki de insanın kendine yeni bir dünya yaratması gerekiyor.Yaşayamadığı anları yaşayabilmesi,en azından yaşamışçasına hissedebilmesi için.Tamamen mutluluklarla dolu,kocaman bir dünya... Gerçeklerden tamamen uzakta...Gerektiğinde bu gizli bahçeye saklanıp huzur bulabilmek gerek. Ama şu an öyle bir durumdayım ki gizli bahçeme giden yollar bile tıkandı.Sorun tayfunum, tüm mutluluklarımı katıyor ardına.Giderken dönüp bakmıyor bile ardına.Eski dostlar gibi âdeta...Gelip ortalığı dağıtıyor,sonra da hiçbir şey yapmamış,hayatını mahvetmemiş gibi sorumsuzca çekip gidiyor.Sen de bu gidişe dur diyemiyorsun.Sel seni de sürüklüyor.Kendine değil de yaşayamadıklarına , kaybolan geleceğine acıyorsun.İşte böyle bir şey kopuş noktasına yaklaşmak.Belki bir güçsüzlük göstergesi.Ama o noktaya gelince hiçbir şeyin mânâsı kalmıyor.Kalabalıklar içinde yalnız kalıyorsun.Gecelerce yalnızlığınla baş başa oturuyor,anlattığın masallarla kendini avutmayı da bir süre sonra başarıyorsun.Ufak tebessümlerle kandırıyorsun kendini.Bu tebessümlerin birer yalan olduğunu biliyorsun;ama yalnızlığını yine kendinle gidermekten başka çaren kalmıyor.Elinde kalan umut kırıntılarını birleştirip serum yapıyorsun kendine.Yaşamını küçücük şeylerle devam ettirmekte zorlanabiliyorsun.Yeri geldiğinde tökezliyorsun da.Düşe kalka öğreniyorsun hayatı.Yara bere içinde devam etmeye zorluyorsun kendini.Küçücük hırslar yönetiyor bedenini. Kendimi kaybetmeden önce son vermem gerekiyor bu düşüncelere.Rüyamda kaybettiğim gizli bahçemi bulabilme umuduyla gözlerimi kapatıyorum.Sonuçsuz ve sorumsuz rüya denizinde boğulmamak umuduyla açılıyorum.

1 yorum:

  1. Sona kadar son derece duygusal ve etkileyici bir yazı ama benden kaynaklı da olabilecek bir nedenden dolayı sonu anlayamadım.Acaba sorun bende mi yoksa sonunu belirsiz mi bırakmak istedin?

    YanıtlaSil