15 Mayıs 2010

Kirli Par(a)(maklar)

Herhalde en çok o içi Amerikan paralar ve yüzlüklerle dolu kasada sıkılmışımdır. Yüzlükler küçümseyerek bakarlardı bana ben de konuşmaya cesaret edemezdim. Amerikan paralarının da dilinden anlamazdım, nereden bilebilirdim ki Amerika görmüşlüğüm mü var benim? Hoş, anlasam da benimle konuşacaklarını sanmıyordum. Onlara dolar diyorlarmış bize de Türk lirası. Yirmi dolar daha büyükmüş benden “hiç TL ile dolar bir olur muymuş” halbuki ikimizin üstünde de aynı rakam yazıyor. Anlamadım. Bir yirmiliğin hiçbir değeri yoktu bir kasa dolusu parası olan bu suratsız göbekli adam için. O göbekli adamın puro kokan kalın parmakları arasında, bir çaycı çocuğa bahşiş olurken bunu bir kez daha anlamıştım. Çocuk şaşkın gözlerle bakarken bana adamın çok cömert olduğunu düşünmüştü bekli de bilmezdi ki bu saf çocuk benim gibi bir yirmilik hiç bir şey ifade etmez onun gibilere.

Mustafa’ydı çocuğun adı ustası seslenirken öğrendim. Çocuğa yaşattığım sevinç mutlu etmişti beni bir de şu soğuk, karanlık ve kalabalık kasadan kurtulmak. İşte ben bunun için vardım. Mustafa’nın mavi gözlerinin içini güldürebilmek, küçük beyaz suratında bir gülümse bırakabilmek için. Parayla dolu bir kasada değer görmeden yaşamak için değil. Mustafa beni özenle cebine yerleştirdi, belki Mustafa’nın cebi çok daha dar ve karanlıktı kasadan ama bir köşeye atılmayacağımdan emin ve mutluydum. Bütün gün dolaştı Mustafa, kıraathaneye gidiyor boşları veriyor, siparişleri alıp dağıtıyordu. Ben de sesleri dinledim eski pantolonunun yırtılmak üzere olan cebinde. Akşam Mustafa bir odada çıkardı cebinden tekrar. Odada gelişi güzel toplanmış iki yer yatağı vardı, birinin üstünde çizgili bir pijama atılı duruyordu. Mustafa yatakların arasında duran sehpanın üstündeki kumbaraya atmıştı beni. Bu kumbarada en büyük bendim bir tek beşlik vardı kâğıt olarak diğerleri hep bir lira, elli kuruş, on kuruş… Onlar da bana benim yüzlüklere baktığım gibi bakıyorlardı. Anlamıştım pek sevmemiştiler aralarına yeni gelen bu kibirli yirmiliği. Mustafa beni kumbaradan çıkarıp cebine koyduğunda merak etmiştim beni ne için kullanacağını. “ Belki bir top alır, belki de güzel bir kitap.” Diye geçirmiştim içimden. O beni beyaz önlüklü, elinde satır olan, kır saçlı bir kasaba uzattı. Elinde de et torbası vardı. Ne kadar da safmışım Mustafa nasıl top oynayabilir, kitap okuyabilirdi ki, daha doymak derdini aşamamışken.

Çok kalmadım bu kasapla bir bankaya yatırdı beni başka paralarla. Tekrar açık havaya çıkışım bir bankamatikte oldu. Merakla inceledim etrafı. İstiklal caddesiydi burası daha öncede gelmiştim hemen hatırladım. Beni on beş, on altı yaşlarında delikanlı bir öğrenci çekmişti iki yirmilikle beraber. Lisede yatılı okuyormuş, ailesi göndermiş parayı. Beni en kolay alan o olmuştu ne Mustafa gibi çay götürmüştü ne de kasap gibi et doğramıştı. Diğer yirmiliklerini cüzdanına koydu ben elindeydim. Bir kumpir aldı karşıda ki dükkândan, iki dakika içinde ayrılmıştım yeni sahibimden. Bu dükkâna da aynı gün içinde bir müşterinin para üstü olarak veda ettim.

Yine bir adam almıştı beni, zayıf uzun boylu bir adam. Cüzdanına koydu hemen, cüzdanı da pantolonun arka cebine. Gün boyunca gezdi, sürekli cüzdanı çıkarıp durdu, bir parayı aldı başka bir parayı koydu. Uzun süre yürüdüğünü hatırlıyorum. Çevrede hiç ses yoktu. Aniden durduğunu hissettim. Birisi seslenmişti:
-Birader! Bir baksana!
-Ne var?
-Hiçbir şey yok!
Bu konuşmalardan sonra acıyla bağırdığını duydum zayıf uzun boylu adamın, hemen sonra sarsıldı. Birisi kurcalıyordu adamın ceplerini, cüzdanı buldu. O da arka cebine koyduktan sonra hızla yürümeye başladı. Biraz uzaklaştıktan sonra cüzdanı açtı. Kahretsin der gibi baktı bana. Sesinden beklediğim bir tipti esmer, orta boylu, gözlerinin altı mor, sakalları birbirine karışmış. Beni eline aldı, cüzdanı fırlattı. Sertçe duvara yaslandı, duvara sürtünerek yere çömeldi. Buruşmamı önemsemeden başını elleri arasına aldı. Elini başından çekip bana baktı, yıpratmıştı beni. Küçümsercesine elinde birkaç kez döndürdü, bir önümü bir arkamı inceledi. Ne arıyordu anlamamıştım. Sonra kısık sesle şöyle dedi:
-Bunun için mi?
O onda ona haykırmak istemiştim:
-Evet, bunun için, her şey bunun için. Ama diyemezdim ki sadece bir yirmiliktim duyamazdı insanlar beni.

Kalktı ayağa, beni cebine koydu. Hızla yürümeye devem etti. Uyumaya niyeti olmadığı
belliydi. Gecenin zifiri karanlığında titreyen parmaklarıyla uzattı başka bir adama, adam da ona hap gibi bir şey verdi.

Belli ki bu adam da uyumayacaktı, anlamıştım o gece uykunun bana da yasak olduğunu. Azıcık kestirsem zarar gelmez, en azından yeni sahibime kavuşana kadar diye düşündüm. Sarsıntılara aldırmadan usulca uyumaya başladım. Tahmin ettiğim gibi belki on, belki on beş dakika sonra uyandım. Bir kadının ince, kırmızı ojeli parmakları arasında duruyordum. Karşında beni ona veren adam vardı. Kadının üstünde saten beyaz bir gecelik vardı. Sabahlığın aşağı doğru kaymasıyla açılan omzunu sarı saçları belli belirsiz örtüyordu. Ağlarken koyu makyajı dağılıyor, yanaklarını kirletiyordu. Bir eliyle sabahlığını sıkıca sarmıştı. Öteki elinde hafifçe tuttuğu beni fırlatmaya hazırlanıyordu. Ve ben nasıl olduğunu anlayamadan bu narin parmaklar öylesine sert, öylesine hırslı fırlattı ki beni adamın sarsak suratına doğru...Ve şöyle bağırdı kadın:
-Senin kirli paranı istemiyorum. Git artık, yeter! Git!

Ben büyük bir kavga beklerken tek kelime etmeden çıkıp gitti adam. Kadın da kendini yatağa attı hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Ve ben yerde kalakaldım öylece. Kadın “kirli para ” demişti bana.“Kirli para”, kirli, kirli, kirli...Benim için kavga etti insanlar, benim için ölüp, benim için öldürüldüler... Evet kirliydim kanın kiri bulaşmıştı üstüme, biraz da gözyaşı. Bu yüzden artık insanlar kirli para diyorlardı bana. Ama yine de bu ithamı hak etmiş olamazdım, parmaklarının arasında el değiştirmekten başka bir şey yapmamışken. Dedirtmişlerdi işte,demişlerdi ve demeye devam edeceklerdi muhtemelen. Ne yaptım kirlenmek için söyler misiniz? Ne yaptım kirli para olmak için? Ne yapabilirdim? Nasıl da anlayamıyor bu aklı var denilen insanlar kirli olanın ben değil kendi parmakları olduğunu. . Dokundukları her şeyi kirleten onlarken . Hangi hakla bana kirli para deyip bir köşeye atıyorlar? Ve şimdi ben haykırıyorum onlara:

-Daha fazla kirletecekseniz çekin üzerimden kirli parmaklarınızı...


2 yorum:

  1. canım bence düz yazıda çok daha başarılısın, çok beğendim hikayeni. tek söyleyebileceğim, birkaç noktalama hatan çarptı gözüme

    YanıtlaSil
  2. teşekkür ederim evet noktalama ve yazım kuralları konusunda sıkıntılarım var

    YanıtlaSil