6 Haziran 2010

Tarçın Rengi Hüzün

Yerde ekmek kırıntılarından bir tepecik... Yazdan kalma muhteşem bir günü yaşıyor ununu eleyip eleğini asmış bir ihtiyar olan dünya. Bastonuna dayanmış, ayağa kalkma çabası içerisinde.
Kısacası, dünya mutlu,komutanlar ara vermişler savaşmaya, kızılderili çadırlarında barış çubuğu tüttürülüyor, tek gecede örülen duvarlar yerle bir ediliyor ve çocuklar neşeyle ip atlıyor. Ama o soluk maviye boyanmış bir sükut içerisinde. Az sonra ayrılacak şu ana kadar sahip olduğu her şeyden. Henüz haberi yok bu sebepsiz ve erken ayrılıktan. Yine de gözleri dolu dolu, biliyor sanki başına gelecekleri. Arkadaşlarına son kez bakıyor doya doya ve az sonra diyeceğini bildiği veda sözlerini unutmaya karar veriyor. Son bir şans dileniyor,elde avuçta kalan tek bir parça umut dahi yok .Birkaç dakika önce önüne atılmış ekmek kırıntılarının oluşturduğu tepeciğe bakıyor. Bir zamanlar burun kıvırdığı bu öğün şimdi krallara layık bir yemekmiş gibi geliyor ona.
Veda, işte korktuğu yegâne sözcük. Gözleri dolu dolu bakıyor buradan çok uzaklara. İnsanlar onu düşünemeyen varlıkların grubuna sokmaya çalışıyorlar; oysa o en mantıklı insandan daha iyi kararlar verebiliyor ve hayata karşı daha sağlam durabiliyor. Ne yaparsa yapsın hakettiği değeri bulamıyor hayatta.
Vedaya hazır olduğunu biliyor artık. Günlerdir evdekilerin tuhaf tutumlar içerisinde olmalarını yalnız bu "veda" açıklıyor.
Ensesinden tutup çekiyor bir el. Son kez bakıyor yıllardır yaşadığı evin penceresindeki aksine. İçi burkuluyor ve arkasına dönüp bakıyor son bir kez. Artık veda vaktinin geldiğini anlıyor. Nereye, nasıl, niye gideceğini bilmiyor ve sorgulayamıyor. Sonuçta insanlar hep onun bu aciz yanını sömürüyor. Gidiyor, hasreti çekiyor içine ve gözyaşı salıyor yerine. Gidiyor, ardında neler bıraktığını biliyor; ama arkadakiler neyi yitirdiklerini bilmiyorlar henüz. Tarçın rengi hüzün buram buram hissedilirken, tarçın kokusu yayılıyor uzaktaki bir evden.

1 yorum: