16 Haziran 2011

Karıncalar

Gece eteklerini çamurda sürükleye sürükleye gündüze doğru ağır aksak ilerliyor. Tabii bu durum yalnız bu yarımküre için geçerli. Başka yerlerdeyse bu durum şu anda burada görülenin tersine işliyor. Ama biz bakanlık fizik sınavı sorularından anlaşılacağı üzere bazı şeyleri kolay olsun diye yoksaymayı sevdiğimizden ikinci durumu bir istisna olarak ele alıp ona karşı üç maymunu oynuyoruz.
Kaçırdıklarımızı delik deşik bir çamaşır filesine doldurmaya çalışıyor ve sonra da fileyi sırtımıza atıp geceyi takip ediyoruz. Ama gece kalabalığı yarıp dünyanın merkezine varmış bile. Biz de kalabalığın koltuk altlarını ayak parmaklarımızla ite ite geceye kavuşmaya çabalıyoruz. Kalabalık tek adım geçit vermiyor. Arada gelişen hafif kımıldanmalarla geceye yaklaşmaya çalışıyoruz. Bu kımıldanmalar o denli küçük ki sadece kendimizi kandırdığımızla kalıyoruz. Anlık hafıza kayıplarının sinir uçlarımıza nokta nokta batmasına alışıyoruz.
Tam gecenin iç cebine kıvrılıp uykuya dalmışken gün ışığının izafi sıcaklığıyla oturduğumuz yerden doğrulup gözlerimizi ovuşturuyoruz. Biz her sabah huysuz çığlıklarla yeniden doğruluyoruz, yeni rahimlerden, bambaşka göklere doğuruluyoruz.