29 Temmuz 2010

Ayrılık Gibi

Değişmekten korkuyorum bu günlerde.

Kaçınılmazdan korkuyorum.

Seni vermeye çekiniyorum başkalarına.

Çünkü sen özelsin.

Kaçmazsın

Ya da saklanmazsın.

Sen neysen osundur.

Safsındır.

Alınma ama biraz da aptalsındır.

Yakınsındır.

Sırdaşsındır.

Beni benden iyi tanıdığını bile düşünürüm bazen.

Ama sen korkaksındır da.

Sevmezsin şımartmayı.

Biraz ağır abisin sanki.

Kızamazsın, küsemezsin.

Sen kendine şiirler yazdırırsın.

Usandırırsın.

Vazgeçilmezsindir sen.

Ve bu yüzden

Bile bile

Çektirirsin bana.

Ama ne demiştim.

Kaçınılmaz…

Buyur git istediğin yere

Söz, unutacağım.

26 Temmuz 2010

Beklemek üzerine

Sessizce bekler insan korkuyorsa
Sessizce izler uzaktan
Bekler seslerin dinmesini
Sessiz kalmak buna denir
Bağırmak cesaret ister ya
Beklemektir korkak adamın çaresi

Beklemekten başka
Ne yapabilir ki
Eylemden uzak
Hayattan, cesaretten uzaksa
Alışmışsa, uyuşmuşsa eğer
Bekler olduğu yerde
Hareket etmeden
Düşünmeden bekler.

Bekler ama
Beklediğini bilmez
Zamanın aktığını, ömrün bittiğiini görmez
Bekler ki mucizeler olsun
Ne mucizeler kaçırdığını bilmez
Hayatı bilmez bekleyen adam.
beklemek üzerine

Sevgili gibi güzel, derler bahar havası
Baharda zaman hiç geçmiyor
Oturmuşuz pervaza, yaza hasret
Ellerde bardak bardak sabır
Beklemek bunun adı
Aramadan, yorulmadan bekleriz
Sormayız kimdir, hani sevgili?

İşimiz yok gönül işinden başka
Gönülse sevecek birini bekler
Bekler ki heyecan geçsin bahçeden
Aşkın rengine bürünsün çiçek
Ve havada sanır güzel günlerin ışığı
Gönül bu, yalnızlığa alışır mı?

Bahçede dolmuş vakitler gezmekte
Yüzümde birkaç çizgi
Soldu aşık çiçekler
ve işte bir sonbahar daha
Hep bir düştü sevgili
Sevdiğinden mi beklersin ah yüreğim
Kim öğretti sana beklemeyi?
Sen sevgilinin hayaline vurulmuşsun
Beklemekle ömür mü geçer.

20 Temmuz 2010

KARAR

Rüyalarımızda ne kadar masummuşuz. Dürüstken bile en masummuşuz. Ne kadar da değişmişiz. Uzaklaşmışız anılarımızın küçük ama bir o kadar da gürültülü kahkahalarından. -Sıkıldın sen de de mi? Hayattan, bu günlerinden…

-Yoo, hayır. Ben böyle mutluyum.

-Nasıl böyle mutlu olabiliyorsun ki?

-Bakmıyorum, görmüyorum, ilgilenmiyor, umursamıyorum.

-Yani sen aslında zaten yaşamıyorsun.

Yaşayanların ölmek istediği, yaşadığını zannedenlerin devam etmek istediği bir hayat… Tarafımı seçemediğim bir ikilem… Deliriyorum galiba. Kendimle kavga ediyorum. Tanrım, neye dönüştüm ben? Masumiyetimi sattım. İsteyerek ve bilerek… Sen bana n’aptın?

-Ben bu hayatta en çok sana değer verdim. Rüyalarımızda hep seni gördüm.

-Hayır, sen değer verdin, ben değil. Ben onu sevdim.

-Hayır, sen yoksun ki. Sen, benimsin.

-Değil, sen kendi kararlarını veremeyecek kadar acizsin. Senin bana ihtiyacın var. Sen, hiçbir şeysin. Kendinde övülecek, sevilecek bir şey aradın ve beni buldun. O kadar çok övdün ki beni, ben gerçek oldum. Ben karar veriyorum artık, ben istiyorum. Ben oluyorum artık, yeni kral benim (Kralım çok yaşa!)

İşte biz dünyayı böyle sevdik. Böyle seçtik tarafımızı. Neresi saçma değil ki burada mantık arıyorsun? Biz böyle karar verdik dünyada kalmaya, yolculuğu ertelemeye.